Batı zulmü Charlie Hebdo’dan Büyüktür
Geçen hafta Charlie Hebdo dergisine yapılan saldırı da 12 kişi hayatını kaybetti. Tüm hafta gündemimizi meşgul eden bu olay için dünyanın her yerinden tepkiler yağmaya başladı. Hatta öyle ki Ortadoğu’yu, Suriye’yi, Filistin’i kana bulayan terör başbakanları birden bire pür dikkat kesildi, “acınız acımızdır” dedi. Protesto için yapılan yürüyüşe bile katılan bu katil devlet adamları, ellerinde masum kanı ve gözlerinde timsah göz yaşlarıyla örttü bütün günahlarını.
Fakat aynı gün Yemen’de öldürülen 30 masum insanın adı bile geçmedi günün manşetlerinde. Çifte standartın gün gibi gözüktüğü bu durum, masumlar için hiç üzülünmediğini bir kez daha serdi gözler önüne. Nelere mi üzülemedik dersiniz;
Üzerinden yıllar geçmesine rağmen yaraları kapanmadı Halepçe’nin. Zehir yüklü bulutlar bir kabus gibi dağılmadı gökyüzünden, Halepçe’nin yüksek dağlarından… Halepçe kırmızı bir duman bulutuydu.
Resmi rakamlara göre 6330 insan öldü, binlerce insan yaralandı… Zehirli gazların etkisi yıllar geçmesine karşın etkisini sürdürmekte…
Ancak, Halepçe Katliamının yarattığı toplumsal travmanın izleri kolay kolay silinmeyecek…
Dünya kamuoyunda hala gereken yankısını bulamayan ve insanlık tarihine kara bir leke olarak geçen Halepçe Katliamının ardından tam 24 yıl geçti…
Şehir halkının yani Kürtlerin üzerine kimyasal silahlarla ateş açıldı Kadın çocuk ayırımı yapılmadan 6330 kişi katledildi Dünya Halepçeli çocukların cansız bedenlerinde ölümün soğukluğunu ve çocukların saflığını beraber izledi Saldırılar sonrası bölge halkı tamamen mülteci durumuna düştü…
Filistin’e de üzülemedik, öyle ki şu sahne bile yasa boğamadı gözümüzü;
yıl 2000, bir İsrail askeri, ıssız bir sokakta bir varilin arkasına sığınmış Filistinli çocuk ile babasına ateş ediyordu. Baba, bir yandan göğsüne sakladığı oğlunu koruma altına almaya, bir yandan da elindeki taş ile İsrailli askerin tüfeğinden çıkan merminin bedenlerine değmesini engellemeye çalışıyordu. Taş, mermiye değmedi; mermi ise önce çocuğun çığlığını, ardından da körpe bedenini parçaladı. Yıllardır savaşlarda çocuklar ölüyor. Filistin’de, Irak’ta, Afganistan’da; dünyanın neresine savaşın gölgesi düşmüşse en çok da çocuklar ölüyor. Son günlerde yine savaş haberleri gazete sayfalarında, televizyon ekranlarında… Yine çocuklar ölüyor, evleri başlarına yıkılıyor, ecelin mermileri körpe bedenlerini yağmalıyor. Artık, böyle acı sözler yazmak istemiyorum. Çocukların ölmesini istemiyorum. Ellerinde silahlarla…
Afrika’da kaderine terk edilen o masum insanlara da duyarlı olamadık biz;
Onlar koşuşturdukça, her yer toz duman oluyor.
İnsan hakları ve özgürlükleri bir kez daha tüm dünyanın gözleri önünde hem de en acımasız bir şekilde ihlal edildi
Nefesim tükeniyor…
Her neyseniz ve her kimseniz…
Biliyor musunuz gözyaşının rengi hep aynı?
Sizin kendiniz için istekleriniz artıkça birilerinin hayatı perişan oluyor.
Masum çocuklarsa hep ağlıyor..
Bazen oyuncaklarından, bazen defterlerinden bazen sıcak çorbalarından, bazense arkadaşlarından hatta sevdiklerinden ayrı kalıyor. Afrika da halkı açlıktan ölürken kendisi ve akrabaları saraylarda yaşayan devlet yöneticileri yüzünden çocuklar açlıktan ölmektedir…
Gözü hep kendi penceresini kollayan ülkelerden medet umduk. Yanıldık. Hep yanıldık! Şimdi terörü lanetleme adında birbirini kollayan ülkelere güvendik, Allah’ın dinine dayanamadık. Masum insanların kanıyla beslenen vampirlere güvendik, dinmedi acılarımız. Şimdi gözlerini yumup sadece Charlie Hebdo saldırısını kınıyorlar. Filistin’i, Arakan’ı, Afrika’yı görmeden. Bizse her zulmü görelim diyoruz, kınayıcının kınamasına aldırmadan.
Ve sözlerime şu dizelerle veda etmek istiyorum;
Sakın umudunu yitirme.
Gün gelir güneş doğar ve her yer aydınlanır.
Ben seni tanımıyorum.
Siz büyükler ve en büyükler…
Biz dünya çocukları artık ninnilerle uyumak ve kuş sesleriyle uyanmak istiyoruz.
Artık şu savaşı durdurun.
Haykırışım tüm dünyaya…
Biz, biraz birbirimiz için yaşasak, barışın ışığı bütün dünyayı kuşatır.”